"Hasretin Gücü: Ayşe'nin Sabır ve Sevgi Hikayesi"
Herkesin yazıp yazıp sildiği akşamları vardır ancak bu defa yazıp da silinmesin istedim. Bu, Ayşe’nin hikâyesi.
Güneydoğu’nun bir ilinde doğmuştu Ayşe. İki erkek kardeşin tek kız kardeşiydi. Annesi için evin güneşi, nefesi, yaşama sebebiydi. Annesi, fedakârlığın vücut bulmuş haliydi; hakkı asla ödenemezdi. Babasıyla arasındaki bağ, annesi kadar güçlü değildi. Ayşe’ye göre, o dönemde kız çocuklarına değer pek verilmezdi. Saçları okşanmaz, sevgiler dile getirilmezdi. Bir bisiklete binmek ya da baba-kız sinemaya gitmek neden ayıp sayılırdı ki? Bu sorunun cevabını hâlâ bulamıyordu.
Ağabeyi üniversite mezunu, küçük kardeşi ise yüksek lisans yapıyordu. Kendisi okumadığı için zaman zaman kendine kızsa da onların başarılarıyla gurur duyuyordu. Hayat, ona başka bir yol çizmişti.
Bir düğünde tanıştığı bir mesajla değişti dünyası. Mesajda şöyle yazıyordu:
"Seni gördüğüm an neler hissettiğimi anlatamam."
Bu mesaj, Ayşe’yi bambaşka bir hikâyenin içine çekti. Kısa sürede aşık oldular ama ailesinin itirazlarına rağmen nişanlandılar. Düğün hazırlıkları hızla tamamlanmış, davetiyeler basılmış, salonun kaporası bile ödenmişti. Ancak COVID-19 planlarını altüst etti. Ellerinde davetiyelerle kala kaldılar. Virüsün uzun süreceğini düşündükleri için sade bir nikahla evlendiler. Kendi elleriyle tasarladıkları eve yerleştiler.
Ama mutlulukları uzun sürmedi. Salgın, kayınpederini onlardan aldı; Ayşe de yoğun bakımda yaşam savaşı verdi.
2020 yılının kasım ayıydı. O sabah saat 09:15’te eşini görüntülü aramıştı ama telefonu kapalıydı. İçine bir huzursuzluk çökmüştü. Derken kayınbiraderinin telefonu çaldı.
"Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’yla tanıştım o gün," diyordu Ayşe. Dünyası başına yıkılmıştı.
On gün sonra ilk açık görüş günüydü. Eşini gördüğünde gözyaşlarına hâkim olamamış, ona sarılıp şöyle demişti:
"Her şey bir imtihan, geçecek. Sabredelim."
Eşi ona güç verirken Ayşe de eşine derman olmaya çalışıyordu. Görüşlere yalnız gitmeyi tercih ediyordu; başkaları varken dertleşemediğini söylüyordu. Uzun görüş kuyruklarında beklemek zordu ama cezaevi memurlarının sıcak yaklaşımları ona teselli oluyordu.
6 Şubat günü hayatlarına yeni bir darbe vurdu. Büyük bir deprem, eşinin bulunduğu cezaevini hasara uğrattı. Sevk edilen eşiyle yolları iyice uzaklaştı. Ayşe ise ailesiyle birlikte 15 saat uzaklıktaki başka bir şehre taşındı. Şimdi, hem eşine duyduğu hasretin hem de dört duvar arasında sıkışmışlığının ağırlığı altındaydı.
Ancak Ayşe pes etmedi. Artık okumaya karar vermişti. Hayali, cezaevinde görev yapmaktı. Eşi de cezaevindeyken değişmiş, ortaokulu bitirmiş, birçok sertifika almış ve dışarı çıkacağı günü saymaya başlamıştı. Ayşe’yi de okumaya teşvik ediyordu.
Ayşe, sevdiği adamı bekliyordu. Hasretle, sabırla… Ona bir İstanbul misaliyle sesleniyordu:
"Varla yok arasında,
Bu şehir şahit,
Bir ömür mahkûm oldum sana."
Evet, Ayşe’nin hikâyesi garipti; kuyu derindi. Ama sonunda o kuyuya sızan ışıkla Ayşe mutluydu.
Sevgilerle.
Sosyal Medya üzerinde bizleri takip ederek güncel ilanlardan ve gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.
X (Twitter) Hesabımızı Buradan Takip Et
Facebook Grubumuza Buradan Katıl
İnstagram Hesabımızı Buradan Takip Et
Telegram Grubumuza Buradan Katıl
Youtube Kanalımıza Buradan Abone Ol