İnsan yapısı gereği özgürlüğü elinden alınınca tekrar özgürlüğüne kavuşmak için çeşitli karşı koyma refleksi geliştirme eğilimine girebiliyor. Bu eğilim kişinin bunalıma girmesi ve kendisine zarar verme şeklinde olabileceği gibi başkalarına zarar verme şeklinde de ortaya çıkabilir. Suçun infaz boyutunu oluşturan hapishaneler (ceza infaz kurumları) ortaya çıkışından bu yana suç ve ceza kavramları çerçevesinde tartışmalı bir alan olarak varlığını sürdüre gelmiştir.
Bu günkü anlamda ceza infaz kurumlarının henüz ortaya çıkmadığı dönemlerde, suç işleyenlere yönelik dehşet verici cezalar vardı. Örneğin; Vücudu ikiye veya dörde bölmek, kör etmek, suçlunun gözlerinin kapaklarını çıkartmak, burun, el, ayak, kulak veya cinsel organları kesmek, tavana dilden asmak, gözleri yakmak, deriyi yüzmek, vücudu parça parça testere ile kesmek, kadınları saçlarından asmak, suçluyu ızgara yapmak [1] gibi cezalar uygulanmıştır. O dönemde suçluyu en ağır şekilde cezalandırmak suretiyle zararsız hale getirme fikri egemendi. Oysa günümüzde suç işleyen bireyi ıslah ederek topluma yeniden hazırlama infazın temel amacını oluşturmaktadır. Ancak bu iş dışarıdan görüldüğü kadar kolay bir iş değildir. Çünkü birçoğunun hoşgörüden, merhametten uzak, kinle, nefretle, öfkeyle katılaşmış kalpleri; yeniden rehabilite ederek ait olduğu topluma hazırlamanın nedenli zor olduğunu, ancak orada çalışanlar bilir.
Son günlerde, ceza infaz kurumları çalışanlarıyla ilgili yazılı ve görsel basında moral bozucu haberler yer almaktadır. Tekirdağ ve Edirne Ceza infaz kurumlarında soruşturmalar sonucu açığa alınan ve görevden uzaklaştırılan personel haberlerini basından okuyoruz. Tabi ki burada personel, bir hukuksuzluğun içine girmişse, görevini kötüye kullanmışsa hukukun öngördüğü şekilde devlet gereğini yapacaktır. Asıl bizi üzen birilerinin çıkıp ceza infaz kurumlarında görev yapan infaz ve koruma memurlarını rencide edici yazılar yazması ve tepkilerden sonra öğle demek istememiştim yanlış anlaşıldım gibi pekte inandırıcı olmayan açıklamalar yapılması. Personelin, gerek görevi başında gerekse de görev dışında çeşitli hakaretlere, tehditlere ve fiili saldırılara maruz kalması. Bu ve buna benzer olumsuzluklar, ceza infaz kurumu personelinin moral ve motivasyonunu olumsuz yönde etkilemesine rağmen, yılmadan çekinmeden hukuka ve insan haklarına saygıyı her zaman öncelikli görev bilmişlerdir.
Sahi, nedir suçu infaz ve koruma memurlarının? Tüm bunları hak ediyorlar mı?
Yoksa suçları, yasalar çerçevesinde orada bulunan mahkûmlara yardımcı olmak mı? Yoksa mahkûmların hastalandığında yanında olan, acıktığında yemeğini suyunu veren, her türlü sıkıntısını çözmek için gece gündüz demeden yirmidört saat görevinin başında olmak mı suçu? İnfaz ve koruma memurlarına bu öfke neden? Yoksa sadece infaz ve koruma memurluğu mesleğini seçtikleri için mi? Yoksa Görevini yaparken adil, dürüst, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, tarafsız ve hoşgörülü olması mı? Biraz insaf.
Kim ne derse desin kim ne yazarsa yazsın, bizler; Ceza infaz kurumu çalışanları olarak yaptığımız işin bilincindeyiz. Her ne kadar ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluları yeniden topluma kazandırabilmek için yapılan çalışmalar, toplum tarafından çok da fark edilmese de, bizler; en iyi yatırımın insana yapılan yatırım olduğunu çok iyi biliyor ve buna göre hareket ediyoruz. Bu görevin ulviliğinin bilincinde olan bizler; ceza infaz kurumu çalışanları olarak, Genel Müdürlüğümüzün hedefleri doğrultusunda, adil, dürüst, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, tarafsız ve hoşgörülü bir yaklaşımla, bu güne kadar canla başla çalıştık; bu günden sonrada aynı azimle çalışmaya devam edeceğiz.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1]KURT,M., 2006 “Türkiye’de Ceza İnfaz Kurumlarının Sorunları” Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara