Toplumları ayakta tutan, onun huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamasını sağlayan genel kabul görmüş, yazılı ve yazılı olmayan kuralları bulunmaktadır. İşte toplum yaşamında bu kurallara uymayan bunu ihlal eden ve buna karşı gelenlere çeşitli müeyyideler uygulanarak toplumsal düzen korunmaya çalışılmıştır.
Suç, suçluluk ve ceza, insanlık tarihi kadar eskidir. Yapılan sosyolojik incelemelerde mekân ve yer değişse de her çağda suç ve suçluluğun var olduğunu görüyoruz. Toplumlar hangi düzenle yönetilirse yönetilsin suç işlenmeyen bir toplum tipi bulmak olası görülmemektedir. Geçmişten günümüze sadece yetişkin bireyler değil, toplumlara göre yaş sınırı farklıda olsa, çocuk olarak kabul edilen kişilerinde suç sayılan eylemlere karıştıkları görülmektedir.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde, Suç; isim olarak törelere, ahlak kurallarına aykırı davranışta bulunmak olarak tanımlanırken, hukuk kurallarına göre ise; yasalara aykırı davranış olarak tanımlanmıştır. Her toplumun kendine has önemli dinamikleri vardır. Toplumsal düzenin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayanlardan bir kısmı hukuka, bir kısmı örf ve adetlere bir kısmı da inançlara dayalı olarak toplumda kendisine yer bulmuştur. Toplumları ayakta tutan birbirine kenetleyen bu temel kurallara uyulmadığı takdirde toplumların uzun süre ayakta kalmaları, sağlıklı nesiller yetiştirmeleri beyhude bir beklenti olacaktır. Bu nedenle, toplum yaşamını düzenleyen ve bireyler arası ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlayan dinamiklerin korunması için her bireyin yerine getirmesi gereken sorumlulukları bulunmaktadır. İnsan sosyal bir varlıktır ve toplum içinde yaşar. İhtiyaçlarını da kurumlar ve sosyal ilişkiler aracılığıyla karşılar. Ancak bunların bir düzen içinde yürütülmesi, toplu halde yaşamanın en temel gereksinimidir. Çünkü bireylerin yapmış oldukları davranışlar ister istemez toplum içindeki diğer bireyleri de ilgilendirmektedir. Bu nedenle bireylerin toplum hayatını düzenleyen kurallara uyumlu davranması, hem insan ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde geliştirilmesine hem de kişilerin mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürmelerine katkı sağlayacaktır. Aksi durumda ise kamplaşmalar, gerginlikler, kavgalar, ayrışmalar, bireyler arası güvensizlik ve sonuçta toplumsal barışın bozulup yok olmasına neden olacaktır.
Sonuç olarak, suç ve suçluluğun önlenebilmesi; toplum düzeninin sağlıklı bir şekilde işlemesine bağlıdır. Bunun içinde, bireylerin, hem ahlak kurallarına hem de hukuk kurallarına uymaları gerekmektedir. Ahlak kuralları toplumda yapılması ve yapılmaması gereken davranışları belirlerken, hukuk kuralları ise toplumsal yaşam içinde kişilerin birbirleriyle ve toplumu temsil eden devletle olan ilişkilerini düzenlemektedir. Bir toplumu ayakta tutan değerleri, başkalarının korumasını beklersek, toplum içten içe çürümeye ve yok olmaya mahkûm olur. Bu nedenle, her birey topluma karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmeli ve sorumluluğunu yerine getirmelidir. Aksi durumda toplumsal değerlere sırt dönmüş bir birey, ne kendisine nede topluma fayda sağlayacaktır.